Ambalajlar görücüye çıkıyor...
Bu fuarlara katılırken, özellikle Gıda Fuarını bir tasarımcı olarak farklı bir gözle inceliyorum. Özellikle Anadolu’da bulunan ve ihracat yapan markaların ürünlerini, ambalajlarını yakından inceleme fırsatı buluyorum. Bir markanın neredeyse tüm ürün gam’larını bir arada görmek, bu açık sergi içinde ürünleriyle birlikte ambalajların tasarımlarını incelemek, fikir edinmek benim için önemli ve değerli oluyor.
Ceyhun Akgün - info@ceyhunakgun.com
Ambalaj sektörü açısından yoğun bir dönem söz konusu. Özellikle Gıda ve sonrasındaki Ambalaj Teknolojileri Fuarı bizim için çok daha önemli. AmbalajTasarimi.com ekibi olarak bu fuarları birçok açıdan değerlendirmeye çalışırız. Özellikle bu fuarlar sebebiyle yapılan, nedense katılımın çok düşük olduğu ama sektör adına önemli konuşmaların yapıldığı seminerlere katılmaya çalışırız. Son iki yıldır TÜYAP’ta yapılan Ambalaj Teknolojileri Fuarı’nda çabalarımızla “Ambalaj Tasarımı” konulu paneller organize ettik. Kendi adımıza bu yıl böyle bir panel, seminer düzenlemeyi düşünmüyoruz. Geçen yıl yapılan MEY, Şişe Cam’ın da katıldığı güzel bir panel vardı. Konu güncel ama katılım oranı düşüktü. Sonrasında ağırlıklı olarak grafik tasarımcılardan oluşan bir panel düzenledik. Katılım yine beklediğimiz oranda değildi. İzleyici olarak katıldığım bu yöndeki birçok panelin yeterli ilgiyi çekememesini anlamış değilim. Çünkü hızla gelişen bu dönemde, yurtdışında olduğu gibi ücretli değil de ücretsiz yapılan bu tür etkinliklerde salon dolup taşacağı yerde bomboş salonlarla bir daha devamı gelmeyen güzel etkinlikler yarıda kalıyor. Umarım burada yanılıyorumdur...
Fuarları değerlendirirken, sadece salonlardaki standları ziyaret etmekle kalmayıp, fuar sürecinde yapılacak etkinliklere katılmak için zaman ayırın.
Bu fuarlara katılırken, özellikle Gıda Fuarını bir tasarımcı olarak farklı bir gözle inceliyorum. Özellikle Anadolu’da bulunan ve ihracat yapan markaların ürünlerini, ambalajlarını yakından inceleme fırsatı buluyorum. Bir markanın neredeyse tüm ürün gam’larını bir arada görmek, bu açık sergi içinde ürünleriyle birlikte ambalajların tasarımlarını incelemek, fikir edinmek benim için önemli ve değerli oluyor.
Bir markaya ait ürün gamındaki çeşitlilik, ambalaj tasarımlarıyla çok daha karmaşık ve daha da mı çeşitli görünüyor yoksa kurumsal bir çizgide düşünülerek tutarlılık, disiplin içinde mi? Buna örnek olarak hepimizin iyi bildiği Milka ürünlerini gösterebilirim. Milka ürünleri alanında birçok açıdan yenilik taşıyan, başarılı bir ürün gamına sahip ve ürünleriyle taklit edilmeye çalışılan bir marka.
Anadolu’da bulunan gıda üreticilerinin ambalajları için tasarım çalışmalarındaki faaliyetleri konusunda ne yazık ki çok iyi izlenimlerim yok. Anadolu markalarının önemli bir çoğunluğu ürünlerinin ambalaj tasarımlarını klişecilerde, ambalajların basıldığı matbaa ve tedarikçilerin baskı öncesi hazırlık departmanlarında çözdüklerinden her bir ürünü ayrı telden çalıyor. Bu tür örnekleri görmek, incelemek için özellikle gıda fuarına gelip bu gözle dolaşmanızı öneririm.
Taklit ürün ambalajları konusunda geçmiş yazılarımda bahsetmiştim. Burada görsel olarak taklit edilen ürünlere örnek vermek istiyorum. Kimler taklit ediyor, hangi marka ürün ve ambalaj olarak taklit olduğunu burada söylememe gerek yok. Market raflarında gördüğümüzde hiç zorlanmadan anlayabileceğiz.
Bunlardan bir tanesi Ferrero Rocher markasının ürünü ve ürün ambalajı. Ürünlerin benzerleri olabilir, ama ambalaj, paketleme, sunuş, üzerindeki jelatin, rengine kadar taklit edilmesine ne anlam verelim. Kolaycılık, hazırcılık. Bu her türlü gelişimin önünde bir set olmasından çok, kendimize yapıştırdığımız kötü bir etikettir.
Fotoğrafını gördüğünüz Chocodan’s isimli ürün. Bir market rafında yerli bir marka etiketiyle gördüğümde benzerlik karşısında bu kadar olmaz dedirten bir kopyacılık ile karşılaştım. İllüstrasyona kadar kopyalanmış bir ürün. Ambalaj, ürün, illüstrasyon tümüyle kopyalanmıştı. Burada kimi takdir edelim...
Türkiye’de ambalaj ve ürün olarak en çok taklidi yapılan ürün grubu. Mars ve Twix ambalaj rengi, tipografi düzenine kadar taklit edilmiş üründür. Snickers’ın ürünü çok daha taklit mağduru.
Milka grubunun yeni ürünlerinden diyebileceğimiz M-JOYserisi. Outdoor raketlerinde ürün, ambalaj olarak ucuz kopya edilmiş bir ürün. Renk kodları ve tasarım disiplini olarak başarılı bir çizgiye sahip Milka bu ürünüyle de taklit edilmiştir. Sokaktaki tüketici yerli muadilini gördüğünde bu kadar da olmaz diyebilecek kadar işi ucuzlatan bir havada.
Bu kötü taklit ürünlerin yanında başarılı olarak bir marka yenilemesiyle, Piyale ürünleriyle geçmiş dönemde karşılaştık. Ambalaj tasarımları ve ürün gamındaki çeşitliliğin planlı olarak tasarımlarla yansıtılmış, kurgulanmış güzel bir örnek. Taklit ürün ve ambalajlarla nereye kadar gidilebilir ki!
Bu karmaşa karşısında çözüm yok mu? Çözümler elbet var. Ama bu problemlerin çözümünde ve çözüm yollarında dahi zincirleme hatalar yapmak mümkün. Onlarca, yüzlerce ürünü olan bir firma sadece bir iki ürünün tasarımlarını profesyonellere yaptırmakla iş halledilmiş olmuyor ki! Markalaşma süreçleri ve bu süreçlerde dikkat edilmesi gereken mayınlı bölgeler adına profesyonel danışmanlık hizmetleri veren birçok büro, danışman bulunmakta. İşin başında bu kurumlardan, kişilerden hizmet mutlaka alınmalı. Bu ihtiyaçlar markanın hedefleriyle direkt orantılıdır. Profesyonelleşme ve rekabet ortamında neredeyse babadan kalma çözümlerin tükendiği bir dönemde neyin başarısından söz edilebilir ki! Bu konuyu işin uzmanlarına bırakmak lazım.
Türkiye’de danışmanlık hizmetlerini farklı amaçlarla kullanan birçok popüler insan tanıdık. Marka ve markalaşma benim uzmanlık dalım değil ama içinde bulunduğum sektör sebebiyle takip ettiğim Media Cat’in (www.mediacatonline.com) çıkardığı bir kitap var. Yeni bir kitap değil ama bize göre, ülkemiz şartlarına göre, markalaşma süreçlerine dair ilginç, doğru bilgilere rastlayabilirsiniz.
Birçok konuda Batıya öykünerek, markalaşma süreçleri adına yol alırken, uluslararası markalarla ülkemizde, market raflarında yarışırken her zaman onlarlayız. Kitabın yazarı Güven Borça ve kitabının ismi “Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar mı?’. Anlatım dilinin yalınlığı, konuyu neredeyse en alt seviyede ilgili birinin anlayabileceği kadar kolay anlatmış ve örnekleriyle sonuçlandırmış. Birçok yabancı marka uzmanının Türkçe’ye çeviri yapılarak yayımlanan kitaplarından daha iyi. Konuyla ilgili en azından bir fikrimiz olur, fikir sahibi oluruz. Belli mi olur, siz de bir ışık alır, içinizde kopan ateşle bir yerden işe başlarsınız. Ben kitabın yazarı adına bazı alıntılar yapmak istiyorum. Başlangıç noktası adına farklı bir öneri sayabilirsiniz.
“Peki başarılı markalar için ne yapmamız gerekiyor? Kısa maddeler halinde özetliyorum, kitabın geri kalanı bunu anlatmakla geçecek çünkü (Kitaptan Alıntı):
• Markanın sadece ürün-ambalaj-reklam olmadığını öğreneceğiz, araştıracağız. Bu kitapta bir şeyler var. Meraklısı internet sitemizde derinleşebilir (www.markam.biz).
• İşi uzmanına teslim edeceğiz. Mümkünse bünyede markadan sorumlu ekipler oluşturacağız. Ya da dışarıdan hizmet alacağız.
• Araştırma yapacağız. Kaba oran cironun binde beşidir. PG’de yüzde biri bulur. Yerli firmalar unutmamalı ki yabancı rakipleri bu miktarda pazar ve tüketici araştırmaları yapıyor. Onlar ise milyonlarca dolar yatırım yapıyor, sonra on bin dolarlık araştırmadan kaçıyor.
• Reklamın rolünü doğru tespit edeceğiz. Marka olmak için mutlaka reklam yapmamız gerektiği düşüncesinden kurtulacağız. Önce temel ödevlerimizi yapacağız, sonra reklam yapıp yapamayacağımıza ya da gerek olup olmadığına bakacağız. Ajansa kayıtsız teslim olmayacağız; ama yaptıkları işin de kıymetini bilip bedelini ödeyeceğiz. Mutlaka brif vereceğiz. Bunu da bir yerlerden öğreneceğiz haliyle.
• Kendimizi sanayici değil, işadamı olarak adlandıracağız. Nedir sanayici? Fabrika sahibi olmakla olmamak arasında ne fark var? Tesis sahibi olan bir üst sınıf işadamı mıdır? Önemli olan yaratılan katma değer ve istihdam değil midir? Önemli olan kâr etmek ve vergi ödemek değil midir? Dünyanın her yerinde işadamı işadamıdır. Türkye’de üretim dönemini aşıp marka dönemine girdiğimizin en bariz göstergesi, TÜSİAD’ın adından sanayici terimini atması olacaktır. Alternatifini de öneriyorum; Türkiye İçin Sorumluluk Duyan İşadamları Derneği.”(Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar mı? Sayfa 62)
Farklı bir nasihat ve öneri listesi değil mi? Diğer tüm markalaşma kitaplarında sözü edilen markalaşma süreçlerine dair öneri ve reçeteyi burada da verebilirdim. Zaten bunlar klasikleşmiş öneriler, her yerde bulmak mümkün.
Kitapta geçen güzel tanımlardan birine daha yer vermek istiyorum. Sanıyorum herkesçe de farklı bilinen bir tanım.
Ürünle Marka Arasındaki Fark (Kitaptan Alıntı)
Sokaktaki adam için ürün ve marka aynı şeydir. Çünkü rafa baktığında tek bir şey görmektedir. Ancak biz profesyoneller için ikisi farklıdır.
Ürün: Fabrikada üretilen, fiziksel özellikleri, somut faydaları olan nesne veya hizmettir. Biçimi, teknik spesifikasyonları vardır.
Marka: Tüketici tarafından alınan ve fiziksel ve duygusal tatminler sağlayan bir karışımdır. Kişiliği vardır.
Ürün bizim yaptığımız bir şeydir, marka tüketicinin aldığı. Eğer aynı şeyden bahsediyorsak başarılı bir marka iletişiminden söz edebiliriz. Eğer bizim yaptığımız ile tüketicinin aldığı veya algıladığı farklı şeylerse iletişimde sorun var demektir. (Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar Mı? Sayfa: 67)
Markanın ve sahip olduğumuz ürünlerin tüm işlerini yürüten, tasarım sürecini, reklamını, baskısını vb. firma sahipleri acaba ne kadar iyi yapıyorlar? Yoksa iyi değil de kötü bir şey mi yapıyorlar?
Ürünlerimizin raflarda, tüketiciyle buluştuğu tüm satış noktalarında öne çıkan, ilk teması sağlayan ambalaja ne misyonlar biçiyoruz, ne görevler yüklüyoruz acaba. Bunu ne kadar düşünüp, takibini yapabiliyoruz, yaptırıyoruz.
Marketlerde benzer ürünler özellikle ortak raflara dizilirler. Markanın gücüne göre satın aldığı raf oranında teşhir, sergi, tanıtım, iletişim olanaklarıyla tüketicinin dikkatini çekmede biraz daha şanslı olabilirler. Bunun yanında ürünün sahip olduğu ambalaj benzer rakiplerinden farklı görünmek, tüketicinin ilgisini çekmek adına farkındalık yaratabilir. Bunu hem form olarak hem de üzerindeki grafiksel giydirme olarak yapabilir.
Tasarım sürecindeki araştırmalar neticesinde, kullandığı renk kodları, görsel materyal ile tüketicisiyle kolay ve başarılı iletişim kurabilir. Sonrasında, ambalaj içindeki ürün kalitesi de iyi çıktıktan sonra satış tekrarı gelir ve raflarda kolay bulunabilmesi için algıda seçicilik, kolaylık sağlar.
Tüketiciyle doğru ve güvenilir iletişim kurma.
Ürün üzerindeki illüstrasyon, fotoğraf, görsel malzeme ürününüzü ne kadar doğru yansıtıyor? Ürüne ait doğru bilgiler mi sunuyor, yoksa abartılı bilgilerle tüketiciyi yanıltarak güvensizlik tohumlarını ekiyor? Bu konuda birçok hata yapılmakta. Ambalaj üzerindeki illüstrasyonlarda tüketiciler yanıltılıyor, ürün ile ilgisiz illüstrasyon, abartılı nesneler kullanılıyor. Ambalaj üzerindeki bilgiler, kullanım, saklama bilgileriyle, içeriğiyle tüketicisine kısa zamanda bilgi veren ürün ambalajlarının başarısı daha fazladır. Ürünün kimliği, özelliklerini ambalaj üzerinde okumak isteyenler için, yasaların zorunlu kıldığı bilgilerin haricindeki gerekli notlara dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Birçok grafik atölyesinde ürün illüstrasyonları birden farklı ambalaj tasarımında kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bir başka tasarımcının, illüstratörün yaptığı çalışma bir yerlerden açık paylaşıma sunularak farklı ürünler üzerinde görmemize neden oluyor. Bunda ambalaj tasarım bütçesine destek olmayan firmanın, markanın katkısı ne yazık ki büyük.
Daha birçok kural sayılabilir. Marketlerde, sokaklarda, televizyon başında, dergiler ve gazetelerde tüketiciler iletişim bombardımanı altında kalıyor. Marketlerde onbinlerce ürün arasında, ilgili raflardaki yüzlerce ürün çeşitliliği arasında tüketicisiyle buluşan ürünlerin ve bunun devamlılığı içinde başarıya ulaşması sanırım herkesin isteği. Böyle ortamlarda çok ilginç görüntülere şahit olabiliyoruz: Benzer ürünlerdeki ambalaj, form, renk benzerliklerine. Bir ürün dalındaki bir markanın başarısıyla artan ilgi, popülerlik neticesinde hemen benzer özelliklere sahip ürünler raflarda yerini alıyor. Tüketici karşısında bayrağı ilk göğüsleyen marka başarıyı kucaklarken, diğer ürünler onları gölgeden takip etmeye devam ediyor. Raf kavgaları, market kavgaları zaman zaman basına yansıyor. Uluslararası büyük markalar arasındaki çekişmeler kimi zaman küçüklere yaşam şansı tanımasa da başarı sadece büyük bir sermaye yatırımıyla değil, planlı ve programlı takip edilmesi gereken titiz bir sürecin ürünüdür.
Deterjan ambalajlarına bir bakalım ve hatırlayalım. Üzerinlerinde yıllardır eksilmeyen, yeni formül, güçlendirilmiş gibi bilgiler yer alır. Düşünürsünüz ki bir türlü iyi bir deterjan formülü bulamadılar, tüketiciler de bir tester edasında ürünleri alıyor, kullanılıyor. Bu kadar dinamik, rekabetin çok çetin olduğu alanlardan biri olan deterjan sektöründeki rekabet, ürün çeşitliliği sebebiyle sürekli yenilik bu alanın bir kuralı oldu. Kendini yenilemeyen ürün yok olacak, satın alınmayacak sanırsınız...
Kozmetik alanında da benzer bir yarış yok mu? Sürekli aynı konuda farklı markaların benzer ürünleri yenilenip durur. Yıllardır kullanılan krem, kozmetik ürünleri sahip oldukları özellikleri kısa zaman aralıklarıyla tüketicilerine duyurur. Gelişmiş, şu özelliği almış, birleştirilmiş, katkılı, örtücü... birçok ek tanımlamayı sayabiliriz. Biz bunun neresinde olacağız...
Geçen sayımızda bir araştırma raporundan notlar aktarmıştım. Raporda ürün çeşitliliği söz konusu değildi, tek bir alana yönelik bir araştırma olmasına rağmen çıkartılabilecek sonuç, fikir vardı. Taklit ambalaj yapmayı, şuna benzetelim isteğiyle başlayan tasarım briflerinden vaz geçelim. Kendi çizgimize uygun, sahip olduğumuz ürün gamının çeşitliliğine uygun ve uygulanabilecek esneklikte tasarım çizgimizi bulup geliştirelim. Mümkünse konunun uzmanlarıyla çalışalım. Marka, ajans, tasarım, uygulama alanlarında araştıralım. Bütçelere uygun mutlaka iyi bir çözüm bulacaksınız.
Sektörde olumlu gelişmelerin takibi içinde olup, karamsarlıklarla değil, çok daha iyi başarı projeleriyle gündemlerin dolması dileğimle.
Ceyhun Akgün
Masaüstü Yayıncılık Eğitmeni ve Danışmanı
ceyhun@adobebilgi.com
www.adobebilgi.com
Bu makale tümüyle hiç bir yer yayında, sitede paylaşılamaz. Sadece link verilerek konu başlığı, ilk iki paragraf alıntı yapılarak bu siteye yönlendirilmesine izin verilmektedir. Tüm telif hakları Ceyhun Akgün’e aittir.